28 Nisan 2016 Perşembe

Danganronpa meselesi

Son zamanlarda aşırı sardığım Danganronpa ile ilgili bir yazı yazmanın vakti geldi de geçiyor diye düşünüyordum. Daha fazla bekletmeden, ikinci oyunu da bitirmiş olup bilgilerim tazeyken hemen yazayım dedim. Yazıda spoiler yok, şimdiden söyleyeyim, seri ile bilginiz sıfırsa bile rahatlıkla okuyabilirsiniz.

Objection!


Danganronpa serisi, Spike Chunsoft firması tarafından üretilmiş olan bir cinayet çözmeli bir görsel roman/macera oyunu. Aslen Sony konsolları için çıkmış olsa da şimdi Steam'de bile var, çok fazla detaya girmiyorum bu konuda. Serinin çok sevilmesi nedeniyle spin-off oyunlar, anime ve manga serileri ve roman gibi bir çok alanda eserler çıkararak kendi külliyatını genişletti. Neden bunları yazma gereği duydum, çünkü ilk oyunu oynayınca insanın canı daha fazla Danganronpa çekiyor ve başka ne materyal varsa tüketmek istiyor.

Kısaca bunlar hakkında bilgi vereyim. Şu ana kadar çıkan iki temel oyun var. Bir adet de spin-off oyun. Bu iki temel oyun yazımızın da konusu. Spin-off oyun Ultra Despair Girls adıyla geçiyor ve oynanış olarak çok farklı türde olduğundan o başka bir yazının konusu. Zaten o oyunu henüz oynamış değilim. Bunlar haricinde akıllı telefonlar için çıkan ve bahsetmeye değer olmayan bir iki oyun daha var, onlar zaten sadece Japonya içi için çıktığından direkt es geçiyorum. Ana seriye bağlı 3. oyun da yapım aşamasında ve konsept yine aynı görünüyor, lakin epey bizi epey şaşırtacak bir yapım geliyor diyebilirim.

İlk oyunu kapsayan bir sezonluk bir anime serisi var, ve eğer izlemediyseniz sadece ve sadece oyunu bitirdikten sonra izleyin, ya da tamamen es geçebilirsiniz, vakit kaybı olarak nitelendirebiliriz animeyi. 2. oyunu atlayıp direkt henüz var olmayan 3. sezon için bir anime serisi de yolda.

Mangalara hiç bakmadım ve bütün sayıları yayınlandı mı, tamamen İngilizce'ye çevrildi mi, bilmiyorum. Ama mangalarda şu var, ana hikayeyi konu alan seriler dışında, bazı yan karakterleri baş role koyan ve olaylar esnasında bu karakterlerin neler yaptığını anlatan seriler de var.

Romanlar ise (light novel) genel olarak oyunda açık bırakılan boşlukları doldurma vazifesi görüyor. Hikayenin başlama noktasından tutun da yine mangadaki gibi yan karakterlerin bakış açısından olayların işlenişi ve IF (yani eğer falanca olay olmasaydı neler olurdu gibi) hikayeler de anlatılıyor. Bildiğim kadarıyla bütün romanlar İngilizce'ye çevrildi, yalnız oyunları oynamadan bunları okumak ahmaklık olur.

Girls of Danganronpa

Gelelim oyunun hikayesine. Burada spoilerdan kaçmak için çok cüzi bilgiler vereceğim. Hope's Peak Academy diye bir okul var. Bu okula girmek isteyenler alanlarında dünyanın en iyi olmak zorunda. En iyi beyzbol oyuncusu, en iyi müzisyen, en iyi programcı, en iyi aşçı, vs. Gerçi bunlar normal sayılabilen yetenekler, bazıları sadece Japonya'ya özgü yeteneklere sahip. Baş karakterimiz de ne kadar sıradan görünse de bu kadroya bir şekilde dahil.

Mutlu mutlu lise hayatı geçireceğini düşünen bu insanlar bir anda kendilerini bir ölüm oyunu içerisinde buluyor. Eğer Battle Royale, Açlık Oyunları gibi serileri okumuş/izlemişseniz az çok durumu tahmin edebilirsiniz. Ama Danganronpa o kadar basite kaçmıyor, öğrencilerden sadece birbirlerini öldürüp kurtulması beklenmiyor. Açık açık birilerini öldürmektense bunu gizli gizli yapın diyor, birini öldüren kişinin kurtulmasının tek yolu var, işlediği cinayeti kimsenin çözememesini sağlamak.

Yani şöyle, A kişisi B kişisini öldürüyor ve bunu olabildiğince gizlemeye çalışıyor, geriye kalan C, D, E, vs. kişiler, bu A kişisinin cinayeti işlediğini kanıtlayabilirse, sadece A kişisi ceza alıyor, eğer kanıtlayamazlarsa A kişisi kurtuluyor ve diğer herkes ceza alıyor. Ceza ise en ağır şekilde ölmek.

Cinayeti işleyen kişi bir nevi koyun kılığına bürünmüş bir kurt. Monokuma diye bildiğimiz peluş oyuncak ayı bir şekilde cinayet işlenmesi için çabalıyor ve ne hikmetse her seferinde de başarılı oluyor. Cinayet işlendikten sonra belli bir süre boyunca kanıt toplayıp olayı daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Bulduğumuz ipuçları Truth Bullet olarak geçiyor. Gerçeklik Mermileri demek yanlış olmaz. Sonra da olayın çözümleneceği bir nevi duruşmanın yapılacağı yere geçiyoruz.

Praise the Sun!

Duruşma tamamen mini oyunlar üzerine kurulu. Bir kaç farklı mini oyun var. En çok karşılaşacağımız herkesin fikirlerini ortaya attığı ve elimizdeki kanıtlarla çelişkilere kurşun sıktığımız ve her seferinde gerçeğe bir adım daha yaklaştığımız Nonstop Debate. Ace Attorney oyununu oynayanlar için Cross-Examination benzeri bir durum demek yanlış olmaz. Lakin burada sadece çelişkiyi bulmak yetmiyor bir de mermiyi ona isabet ettirmek gerekiyor. İlk oynadığımda boşluğa sıkıyordum farkında olmadan. Tabi sonraki bölümlerde işleri zorlaştırmak adına karakterlerin iç düşünceleri diyebileceğimiz yazılar çıkıyor ekranda ve oyunun susturucu dediği şeyle o iç düşünceleri "susturmamız" gerekiyor. İkinci oyunda eklenen bir özellik sayesinde işleri biraz daha ilginçleştirmişler. İlk oyunda sadece çelişkileri buluyorduk, ikinci oyunda ayrıca biri kabul edilebilir bir teori dile getirdiyse evet sana katılıyorum diyerek gerçeğe bir adım daha yaklaşıyoruz.

İkinci mini oyun, çoğumuzun başına gelen bir şey, hani deriz ya dilimin ucunda, hhmmm neydi neydi falan diye, aynı bu şekilde baş karakterin dilinin ucuna bir kelime geliyor ve o kelimeyi söylese olayı çözmeye bir adım daha yaklaşacaklar. Fakat onu bir mini oyun olarak Hangman's Gambit adıyla yani adam asmaca olarak bildiğimiz bir yöntemle buluyoruz.

İlk oyunda olmayan ama ikinci oyunda olan iki farklı mini oyun var. Bunlardan biri Rebuttal Showdown. Burada karakterlerden biriyle birebir söz dalaşına giriyoruz, mermilerimiz kılıca dönüşüyor ve rakip bizi bastırmasın diye söylediği şeyleri kesiyoruz. En sonunda da kılıcımızı çıkarıp çelişkisini yüzüne çarpıyoruz.

Diğeri ise Logic Drive. Burada ise baş karakter sanki bir kaykay veya snowboard kullanırmışcasına kayarak ekranda ilerliyor, çeşitli engellerden atlıyor ve olaylar arasında mantıklı bir bağlantı kurmaya çalışıyor. Yani belli segmanlarda sorular çıkıyor ve bu soruları yanıtlayarak olayın gerçek yünüzü daha iyi görebiliyoruz.

Sonraki final boss niteliğinde olan mini oyunumuz ise Bullet Time Battle. İkinci oyunda ismi değiştirilmiş ve Panic Talk Action olmuş. Fakat pek bir farkı yok, rakip devamlı konuşuyor fakat biz de bir ritim oyunu oynuyormuşçasına zamanında tuşa basarak rakibin kalkanlarını indiriyoruz. Ayrıca mermilerimiz var ve bittiğinde doldurmamız gerekiyor.

Bu noktada katil ortaya çıkıyor fakat bir adet mini oyunumuz daha var. O da Closing Argument. Bir manga/çizgi roman kitapçığına benzer sayfalar var elimizde, fakat bazı kareler eksik. Bu karelere uygun olan resimleri alttan seçip doldurduğumuzda katilin kaçacak yeri kalmıyor.

Bu noktada genelde hayrete düşürecek absürdlükte bir ölüm cezası izlemeye hak kazanmış oluyoruz. Hak kazandık diyorum, çünkü katili bulamasaydık ölen kişi biz olacaktık.

Heaven's Door!

Oyun sadece bu kadarla sınırlı değil, işin hikaye kısmını geçtiğimizde her bölüm yaklaşık dört serbest dolaşma imkanı sunuyor oyun bize. Bu vakitlerde diğer karakterlerle etkileşime girerek onları daha iyi tanıma şansı elde ediyoruz ve oyunun da cinayet ve duruşma kısımları bu yüzden heyecanlı oluyor.

Yani kendinizi baş karakterin yerine koyun şimdi. Diğer karakterlerin bazılarıyla vakit geçiriyorsunuz, bazıları ile çok iyi arkadaşlar oluyor, bazılarına karşı romantik duygular besliyorsunuz, ve bir cinayet işlendiğinde içinizi bir korku kaplıyor. Acaba kim öldü? O hoşlandığım kız mı öldürüldü? Yoksa kankam mı? Her bölüm diğer karakterlerle biraz daha yakınlaştığımızdan her bölüm bu heyecan daha da artıyor. Bir de katili bulduğumuzda inanmak istemiyoruz çoğu zaman. Bu kadar iyi kalpli bir insan nasıl olur da bu cinayeti işler? Ya bu kız nasıl oldu da kıydı en yakın arkadaşına? falan şeklinde serzenişlere sürüklenmemiz olası.

Karakterler demişken karakterlerin tamamına yakını ilginç tipler. Özellikle boş vakitlerde onları daha iyi tanıdığımızda çok daha da ilginç gelmeye başlıyor. İki oyun da bu konuda çok başarılı. Ayrıca iki oyunda da oyunu tamamladıktan sonra yeni bir mod açılıyor ve bu mod ölüm tehlikesi olmadan belli bir süre zarfında bütün karakterleri tanıma şansına eriştiğimiz bir yan oyun vazifesi görüyor.

Ses ve müziklere ben bayıldım. Karakterlerin seslendirmeleri bilindik seiyuular tarafından yapılıyor ve boş zamanlar daha fazla olsa da daha fazla vakit geçireyim de seslerini duyayım istiyor insan. Müzikler çok başarılı, yanlız gerilim yanı Umineko serisindeki kadar geremiyor, çünkü oyunda zaman limiti kavramı olduğundan bu duruma uygun müzikler kullanılmış, yerine göre güzel fakat ben biraz daha gerilebilmeyi isterdim şahsen.

Konuştukça spoiler veresim geliyor, yani içinde her an cinayet işlenebilecek gizemli bir macera oyununu anlatırken spoiler vermemek zor, ama buraya kadar iyi başardım sanıyorum. Kısaca özetleyeyim. Ace Attorney gibi cinayet çözmeli ve Battle Royale gibi hayatta kalma çabası vermeli bir oyun Danganronpa. İlginç karakterleri, insanı geren atmosferi ve bitmek bilmeyen muziplikleriyle son zamanlarda karşıma çıkan en iyi seriydi. İkinci oyundaki cinayetleri çözmesi ilk oyuna göre daha zor olduğundan ikinci oyunu daha çok sevdim diyebilirim. Gerçi birbirinin devamı olduğu için ikisi de oynanmalı.

Yaaaaani...

Son zamanlarda açlık çektiğim gizem/korku/cinayet üçgenini konu alan yapımlardan Ace Attorney, Umineko no Naku Koro ni ve Danganronpa bu konuda en başarılı bulduğum seriler. Çok övüldüğünü duyduğum Corpse Party de bu listeye girebilecek mi onu da yakında göreceğiz bakalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder