20 Haziran 2015 Cumartesi

Bahasuke neden Final Fantasy'yi bu kadar çok seviyor? sorusuna kısa bir cevap.

Her şey gözlerimi açıp bana gülümseyen kadının annem olduğunu anlamamla başladı, yok lan bu kadar da geriye gitmeyecektim zamanda, ileri sarıyorum yılları hooop 98-99'a geliyoruz hemen fast-forward yaparaktan.

Şu müziğe tıklayın, bir sonraki videoya gelene kadar biter zaten diyecektim de izleyin Allah aşkına, adam dünya tatlısı ya, kendi asasıyla gelmiş şirinliğe bak ya. :D




Ben o yıllar internetsiz olmanın verdiği saftiriklikle dış dünyaya sadece televizyon ve dergilerle açılıyordum. Tvde oyunlarla alakalı Tolga abi gibi tipler harici bir şeyler görmek zaten imkansızdı. Dergilerse, aylık olarak takip ettiğim 5-6 tane dergiden oluşmaktaydı, bunların bir ikisi oyun dergisi, diğerleri de başka şeylerle alakalı olurdu. Kendi yazılarımın da 3 kez yayınlandığı GamePro dergisini her ay aksatmadan alırdım. Ama bir de Game Show isimli bir dergi vardı.

Game Show daha da eski olan CD Oyun dergisi tarzında bir dergiydi. Yazarları süper insanlardı, küçükken onlara çok özenir büyüyünce onlar gibi olmayı hayal ederdim. Zebani gibi özellikle, öyle takma isim mi olur demeyin, okurken türlü türlü duyguyu yaşatırdı insana. Bilakis diğer yazarlarda öyle, maalesef dergi o zamanın güçlüklerine yenildi ve kısa sürede kepenkleri indirdi. Ben sadece 2 veya 3 sayısını alabilmiştim. Şunu da söyleyeyim benim yazılarıma o kadar etkisi var ki o adamların, üslubum ve yaptığım espriler komiklikler, hayata bakış açım vs bir çok şeyi o adamlardan kapmışımdır. "Amatör ruh ile profesyonel iş" olarak tanımlıyorlar Game Show'u. Hakikaten de öyleydi. Nostaljik oldum lan şimdi. O adamlar şu an en çok satan oyun dergilerini yayınlıyor olmalıydılar. Adaletine dünya...

İşte bu Game Show dergisinde GameFAQs sitesindekilere benzer walkthrough, f.a.q. ve ipuçları ile dolu incelemeler yazılırdı, her oyun için böyle 5-10 sayfalık yazılar olurdu ve adamlar harbi güzel oyunlar seçerlerdi. Diablo 2 yazısını unutamam. Bir de Final Fantasy 8 yazısını. Heralde en uzun yazıları FF8'di. Kapakta ilk 7 oyunu atlayıp 8. oyunuyla pc'lere konuk olan son fantezi gibi bir şeyler yazıyordu heralde, harbi lan neredeydi önceki 7 oyun?

Benim için alışılmışın dışında bir yazıydı, hem grafikleri bana pek alıştığım tipte gelmemişti, hem de okudukça oyunun beni kendine çektiğini farkettim. Oynamak istiyordum o oyunu, fakat oyun 5 cd'den oluşuyordu, aklımdan şunu geçirdim, bu ne amk, benim bilgisayarda o kadar yer bile yok, nasıl oynayacağım acaba?" Bir taraftan hayal kırıklığı bir taraftan da bir umut oluştu bende. Şöyle söyleyeyim, bir şeyi çok istiyorsunuz ama imkanınız yok, belki ilerde olur diye umut ediyorsunuz, ben çok yapıyorum bunu, özellikle oyunlar konusunda. Hayatın diğer alanlarında da yaşıyorum bunu, özellikle hayatta en çok istediğim şeye karşı bir umut beslemek, o umudun sönüp sönüp tekrar parlamasını her gün yaşıyorum mesela. Neyse o başka bir yazının konusu.

Nitekim ben o yazıya, o resimlere ve atılmak istediğim o dünyaya hayran kalmıştım. Sınıf arkadaşlarımdan bir kızın bana da dergilerden sevdiği resimleri kesip başka şekillerde kullanmasını aşılamasıyla, o yazıdaki resimleri kesmiştim. Rinoa ve Squall'ın resimlerini cüzdanıma koymuştum, sonra bir de Lamborghini Diablo var sarı sarı, ben Squall'dım, sevgilim olacak kişi Rinoa olacaktı, sarı boğa da arabamız. :P Ben Squall'dan daha asosyal oldum, Rinoa'dan daha sevilesi bir sevgilim de oldu hani, neyse bir tek arabayı elde edemedim. :D Merak edenler, evime gitsin anneme sorsun benim eski cüzdanımın içinde o resimler. Durur hala, atmadım niyeyse aradan yıllar geçmesine rağmen.


Devam edelim, o yaz memleketten teyzem ve eniştem geldi. Eniştem de bilgisayar ve teknoloji konusunda sülaledeki en bilgili insan. Hardware konusunda bildiğim çoğu şeyi ondan öğrendim, adamın harddiskini bile yaktım bu süreçte. Olmuşum olm ben. :D Sonra 5-10 kişi arabayla dolaşmaya çıktık ki Kadıköy yakınlarındaydık. Yazıcıoğlu pasajına uğramak farz oldu, teyzemle ben dükkanları dolaşırken onu gördüm. 5 cd'lik Final Fucking Fantasy 8'i. Ellerim titriyordu uzanırken, aldım elime, cd kabına sığmıyordu, bantlamışlardı açılıp da dökülmesin diye. Ürkek bir ses tonuyla "abi bu kaç para?" diye sordum, korktum çok yüksek bir fiyat söylemesinden. Elimden aldı cd kutusunu, vermek istemedim, direndim bir süre, ama henüz benim değildi Final Fantasy 8, bir süre daha katlanmam gerekiyordu. Adam cd sayısına baktı, tanesi 2 milyondan 10 milyon olur dedi. Düşündüm, korsan oynuyorduk o yıllarda oyunları, benim harçlıklarım hep bu tarz şeylere giderdi zaten, kötü alışkanlığım yoktu, tek alışkanlığım okumak ve oynamaktı. Eniştem geldi o ara, dedim 10 milyonmuş. İstiyorsan alalım dedi. Sonra adamla pazarlığa girişti, 8 milyona aldık oyunu, yanında başka oyunlar da aldık tabi ama benim umrumda değildi. Dediler ki hadi şuraya da gidelim, ben bir an önce eve dönüp o oyunu oynamak istiyordum oysa ki, sabırsız bir şekilde günün geri kalanında aileyle geçirdiğim dolaşma etkinliğine katlanmak zorunda kaldım.

Neyse sonunda eve geldim ve oyunu bilgisayarıma kurup gerçek dünyadan kopmak istiyordum. Hemen taktım ilk cdyi. Kurulumu yaptım ve ilk cd'de kurulum tamamlanınca afalladım, diğer cd'ler ne işe yarıyor acaba diye düşünmeye başladım. Oyunun crack vs şeyleri yoktu, o zamanlar korsanlık rahattı, kurardın oynardın. Korsana saygı vardı bir kere. O cd'ler var ya o cd'ler, orijinalinden farksız olurdu, üzerindeki baskı o kadar kaliteliydi ki orijinal diye yutturabilirdin rahatlıkla. Sonradan çok bozdu oyun piyasası.

Neyse masaüstüne yerleşen simgeye tıkladım hemen. Oyun ekranın dörtte biri boyutunda bir pencere modunda açılmıştı. Çok dert etmedim o an. Ne pahasına olursa olsun oynayabilmek daha önemliydi benim için. Oyun giriş kısmını geçemedim, geçmek istemedim, öyle bir huyum vardır, oyunu yapan adamlara saygıdan olsa gerek hemen enter, esc, x vs tuşlara basıp da geçmem, izlerim, dua ederim, güzel şeyler dilerim oyunu yapanlar ve emeği geçenler hakkında. Neyse Squaresoft yazısı ve hemen ardından yapımcıların isimlerinin geçtiği bir video, müziğine hayran kalmıştım. Sonunda başlangıç ekranına gelmiştik. New Game ve Continue'den başka bir şey yoktu ekranda, bir de üstte çok sonradan gerçek anlamda tanışacağım Yoshitaka Amano üstadın enfes illüstrasyonu üzerine yazan Final Fantasy VIII yazısı. İmleç New Game'in üzerindeydi. Ve enter'a bastım daha fazla bekleyemeden.

Fakat bir sonraki ekran beni ağlatıyordu az kalsın. Lütfen ilk cd'yi takın diyordu. E zaten ilk cd takılıydı, neden izin vermiyordu oynamama? Ağlayacaktım, o kadar para verip kazıklandığıma mı yanayım, cd'leri götürüp değiştirmek zorunda kalacağıma mı? Neticede oynayamıyordum işte. Cd kutusunu elime aldım, diğer cd'lerin üzerinde sırasıyla 2, 3, 4, 5 yazıyordu. Denemekten zarar gelmez diyerek 2. cd olduğunu düşündüğüm cd'yi yerleştirdim cd-rom'a. Sonra tekrar enter'a bastım.


Gözlerimden yaş geldi bu sefer, ama sevinçten. Önce cd-rom'dan bir hırıltı geldi, sonra ekrandaki görüntü değişti ve oyunun eşsiz sinematiği giriverdi. Ağzım açık izledikten sonra oyuna başladık. Squall'ın ismini değiştirip Bahadir yaptım hemen. Sonra da oynarken kastı benim bilgisayar. Ama oynayabiliyordum işte. İlk görev Ifrit'le alakalıydı, ve ben o kadar basit bir görevin yerini bulana kadar sağlam level kasmış oldum. Derken benim bilgisayar ÖSS sınavı ve benzeri nedenlerden bir süreliğine kayıplara karıştı. Ben arkadaşlara ders çalışmaya gittiğimizde o cd'leri de götürürdüm, dersi kısa sürede halleder ve oyunu onların sıkılmış bakışlarına aldırış etmeden tekrar en baştan gidebildiğim yere kadar oynardım. Nitekim bilgisayarıma tekrar kavuştum ve doyasıya oynadım oyunu.

Bir gün bir arkadaşımla konuşurken lafı geçti ve onda da Final Fantasy 7 olduğunu öğrendim. Hemen arkadaştan istedim bendekini de sana vereyim takas falan. Adamın evine kadar bile gittim ama naaptıysa artık cd'leri alamadım o oyunu. Ben de inat ettim yıllar sonra onunla ilgili bir yazı yazarken ismini hatırlamayacağım işte banane dedim. :P Harbi hatırlamıyorum ismini elemanın. Oh olsun.

Sonra seri durmadı ve 9. oyun çıktı. Tabi sadece PlayStation için vardı. Ve ben o oyunu oynamak istiyordum. Zaten bir adet ikinci el PSX'im vardı, sadece oyun lazımdı bana. Bir dükkanda sordum, getirtiriz dedi. Adam üçkaat yaptı gerçi, ama neyse getirdi işte. Eve heyecanla koşturup taktım oyunu ve afalladım yine. Oyun tamamen Caponcaydı ve ben yazıları okuyamıyordum bile. Aldım cd'leri geri döndüm dükkana, adam dedi sen oyunu istedin biz de getirdik, İngilizce olacağına dair bir şey demedin ki dedi. Ben de anladım adama ne dersem cd'leri geri alıp yenilerini getirmeyeceğini, bir daha girmemek üzere o dükkandan çıktım.

Ama Final Fantasy hayranlığım engel tanımıyordu. Tekrar taktım cd'yi PSX'e. Caponca Çince falan demeden oynamaya başladım. Ne yazdığını anlamıyordum ama oynuyordum işte, komutları seçerken hafızamı kullanıp, yanlış şeyler seçmemeye çalışıyordum. Tek kelimesini anlamadan 3 cd'yi devirdim. Fakat bu seferde en sevmediğim sorun cereyan etti. Makinenin cd'yi okuyamaması ve donması. Oyunu orada bırakmam gerekti.

Sinemalarda Final Fantasy: Spirits Within diye bir film çıktı, tamamen 3d grafiklerle hazırlanmış bir bilim kurgu filmiydi. Ben arkadaşlarımı kandıramadım o filme gitmek için, kendim tek başıma gittim, o gün de o filmde kendilerinden başka kimsenin olmayacağını uman bir çift vardı, kimsecikler yokken koca sinema salonunda yakınlaşma amaçlı bilet alan. Fakat ben de vardım orada. Önlerde oturdum, ses çıkarmadım ve filme odaklandım. Biletimin parasını verseydiler çıkar mıydım bilmiyorum, şimdi olsa yapardım bi güzellik. :P Bu film için yine Square Enix yapımı bir oyun olan Life is Strange'de şahane bir gönderme vardı.


Derken yeni oyun Final Fantasy X çıktı, PlayStation 2 için çıkıyordu, ve bende PS2 yoktu. O ara bir dükkanda Final Fantasy Compilation diye bir dvd gördüm. Devir artık dvdlerindi ve çok da güzel olmuştu bu. Dvd'nin içinde 1den 8e kadar her oyun vardı, ayrıca artworkler, wallpaperlar, ostler ve daha niceleri vardı. Benim gibi FF'ye gönül vermiş birinin elinden çıktığı belliydi.

İçinde Final Fantasy 7 de vardı, kurdum fakat çalışmadı. Eski oyunlar zaten yavaş yavaş uzmanlaşmaya başladığım emulatör konusunun içine girdiğinden onlara sırasıyla baktım ve bazılarını hemen oynamaya başladım. Yine de çok vakit kaybetmedim çünkü aynı oyunları GBA gibi platformlarda çok daha rahat bir şekilde oynayabilmek varken NES, SNES versiyonuyla vakit harcamak anlamsızdı, ama o müzikler yok muydu o müzikler, ergenlikten çıkarken beni doğru yola koyan müziklerdir onlar. O bıyıklı, sempatik, tonton tipiyle Nobuo Uematsu reyize reyiz dememin sebebidir.


Sonra üniversiteyi kazandım. Farklı bir şehirde okuyordum ve o zamanlar laptopum falan yoktu, bilgisayarım da sadece eve döndüğümde kullanabildiğim bir şeydi. Devir internet kafelerin yükselişinin devriydi, ve dersi biten öğrenciler ya Kınayt Onlayn oynardı, ya da internette çet yapardı. Ben o çet yapanlardandım. Yabancı hatunlarla konuşup İngilizcemi geliştirme derdindeydim, başka bir niyetim yoktu valla bak, yemin ederim. :P

O zamanlar merak ettiğim şeyleri de araştırırdım ve Final Fantasy ile alakalı şeyler çok ilgimi çekiyordu. Sonra FinalFantasyTR.com sitesine üye oldum. O zaman forumlarda tam bir troll+newbie karmasıydım. Her lafa atlardım ama kötü niyetim yoktu, sonradan farkettim insanlara istemeden rahatsızlık verdiğimi. Tabi o zaman kendime çeki düzen vermiş çok saygın biri olmuştum bile. Ve yine nick karmaşası yaşardım, hazır FFTR'den bahsetmişken orada kullandığım nicki falan da yazayım da şansa biri okursa burayı selam falan verir belki. Samurai1453 idi ilk nickim ve Kanal D'de izlediğim Rurouni Kenshin animesinden esinlenmiştim. Sonra başka başka sitelere kaydolurken farklı nickler de kullandım, Lionhearted, Shadow of Darkness, Psycho Samurai ilk aklıma gelenler. Ama sonunda Bahasuke nickini kullanmaya başladığımda ben zaten ben olmuştum. Bahasuke ve suke nickiyle takılıyorum uzunca bir süredir nette, ve internette karşılaşırsanız bu nicklerle, %99 benimdir.

FFTR forumunda çok güzel insanlarla tanıştım, çok güzel arkadaşlıklarım oldu, çok fazla şey öğrendim. Buluşmalar düzenledik, takaslar yaptık, beraber oyunlar oynadık. Fakat sonunda herkes kendi yoluna gitti. Bazı arkadaşlarla halen görüşüyor gibi olsam da özellikle bazı arkadaşların eksikliğini hissediyorum hayatımda. Fakat onların yokluğu çok güzel başka arkadaşlarla tanışmama vesile oldu galiba, buna da hayır diyemem elbette.

O ara bir de Final Fantasy 7: Advent Children filmi çıkmıştı. O film çıktığı gibi izledik, bir kez değil, beş kez değil, on kez değil, sayısını kimseler bilmiyor, tekrar tekrar izlendi o film. Sahneler ezberlendi, ama yetmedi, ne biz fanlar için ne de yapımcılar için.

Neyse işte sonunda bir PS2 almıştım, millet PS3 için FF13ü konuşurken ben yeni yeni Final Fantasy X ve X-2'yi oynuyordum. Sonra eski oyunlar yan oyunlar falan derken baya baya Final Fantasy serisine hakim oldum. Resimlerden karakter analizleri, her gittiğim yere FF ostleri dinleyerek gitmek ve o dünyalarda bir yerlerde olduğumu hayal etmek güzel şeylerdi.

Fakat içimde hep ukde kalmıştır, Final Fantasy 7'yi oynayamamak. Hep bir aksilik çıkar, ya bozulur oyun bir yerlerde ya ben bozulurum oyunu oynarken. Oyun çok eski, 97 yılında çıkmış, devrimsel nitelikte bir oyun. Sonrasında çıkan j-rpg oyunlarında hep FF7'den bir şeyler vardır, Sephiroth gibi idealistik ve de her ne hikmetse beyaz-gümüş renk saçlı, cool tipler bir çok oyunda yarı dost yarı düşman olarak yer alırlar. Oyun 3d grafikleri öyle bir kullandı ki, çöptü o grafikler ama devrimdi aynı zamanda, arkada önceden render'lanmış arkaplan haritalarda dolaşan üç pikselden oluşan bir Cloud vardı, çok sinir bozucuydu grafikler ve biz fanlar özellikle o çöp grafiklerden daha fazlasını hakettiğimiz düşündüğümüz için istedik o remake oyunu. Harbiden neresinden bakarsanız bakın olmuş bir oyundu FF7 fakat şimdi eski versiyonu oynamak için o grafiklere katlanmak zorundasınız. O da baya zor bir şey.



FF13 çıkmadan hepimiz Lightning'e aşık olmuştuk. Oyun çıktı, benim oyunu oynamam taaaa pc versiyonunun çıkmasını buldu. Ve oyundan ben eski FFlerdeki tadı alamadım. Tamam grafikler şahaneydi ama savaş kısımları çok tatsızdı, müzikler ise bayıyordu insanı. Yine de Lightning gibi bir karakteri oyun dünyasına soktu FF13 serisi, bu bile büyük bir başarı, her ne kadar oyun başarısız olsa da.

FF7 diyorduk, online oyunlar olan 11 ve 14 üzerinden iddiası hiç bitmek bilmedi firmanın. O kadar ki, ben 14 çıktığında aylık ücretle oynanan 11 beleş olmuştur diye oynayayım dedim, demez olayım, paragöz Square Enix, cep yakıyor valla. Dövüş oyunu olaraktan Dissidia Final Fantasy çıktı, mobil oyunların piyasayı ele geçirmesiyle eften püften dandirik şeyler de çıktı. Hatta ritim oyunu bile çıktı Final Fantasy'nin. İyiydi bak o. Sonra 15'in haberleri sıklaştı, taaa 13'ün ilk çıkacağı zamanlar Fabula Nova Christalis diye geçen bir compilation içerisindeydi 15. Ayrıca Type-0 da buna dahildi. Ama ayrıldılar, Type-0 biraz da FF8 tadı veren şahane bir oyun oldu. 15 ise halen çıkacak ve dudak uçuklatıyor şu anki haliyle.


Geçenlerde bir oyun konferansında Square Enix PS4 için exclusive bir FF7 Remake yapacağını duyurmuştu. O videoyu izlediğimde sunumu yapan herife ne küfretmiştim. 1 Nisan şakasından farksız bir şeydi çünkü.


Ama sonunda beklediğimiz şey gerçek oldu galiba. Square Enix bir Final Fantasy 7 Remake yapmaya karar vermiş ve sonuç çok da kötü olamaz diye tahmin ediyorum. Eğer iyi olan her şeyi koruyup sadece makyajsal bir değişim yaparlarsa tadından yenmez, ya da sistemde ufak tefek değişiklikler yapıp, hala orijinal oyunun ruhunu koruyabilseler o da yeter. Ama Tetsuya Nomura ile biraz zor. Yine de güzel bir gelişme bu. Trailer'ı da en alta atayım ve tekrar tekrar izleyelim.



"At last, the promise has been made."

4 yorum:

  1. hype'ına kurban.

    duygulandım lan. eski dergiler falan. eski high fantasy'lerden bir tek BoF'u bilirim. bu ayıba daha fazla ortak olmamak adına yarın final fantasy maratonuna başlıyorum :D

    bir de blogda şu yorum meselesine net olarak bir çözülse :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. BoF iyidir ama sen ejderha yanından ötürü özellikle ona ilgilisin galiba. FF haricinde de çok güzel rpgler var, onları da yazayım bir ara nasiplenin. :D

      Yorum meselesinden kastın nedir?

      Ayrıca FF ile ilgili uzuuuncana bir rehber hazırlıyordum gemiye çıkınca yarım kaldı. Ona da devam ederim inince.

      Sil
  2. Ay dalmış okumuşum sahur kaçıyordu senin yüzünden :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben tutardım senin yerine. :D Allah kabul etsin. :)

      Sil